20130225

.Soğuk

Çare.

Yürüyorsun. Her adımına anlam yükleyerek yürüyorsun. Döneceğin yollar , kuracağın cümleler olacak biliyorsun. Fakat aynı kaderin farklı renklerinden bir gök kuşağı yaratmak mümkün olmuyor. Çünkü yağmur artık eskisi gibi yağmıyor. Tüm zorunluluklar yerini alışkanlığa bırakıyor. Yürüdüğün kaldırımdaki çukurlara , her gün aynı şeyleri konuştuğun insanlara ve geleceğinle oynayan tesadüfi durumlara alışıyorsun. Daha az şaşırıyorsun ve daha çabuk kabul ediyorsun. Sonunda seninle aynı şeyleri düşünen insanlar bile , bu kadar düşünme artık demeye başlıyorlar. Ve insanoğlu , seni alıştığı şeyler ile sakinleştirmeye çalışıyor. Sen , yürümeye devam ediyorsun.

Yürüyorum. Her adımda kendimi dinleyerek yürüyorum. Bu yüzden zaman zaman duruyorum da. Ve durduğumda sırtımda bir serinlik hissediyorum. Çünkü ben ne kadar durursam durayım , zaman asla durmuyor. Bir yarıştan öte , kaçınılmaz bir kovalamaca bu. Fakat her durduğumda , zamanın size nasıl dokunduğunu görebiliyorum. Bense her durduğumda , zaman benden biraz daha uzaklaşıyor. Anılarım silinmeye başlıyor ve isimlerinizi unutuyorum. Sonunda dünyam küçülmeye başlıyor.

Anladığını düşünüyorsun. Oysa durum artık anlaşılmak da değil. Ben sadece her fırsatta kusuyorum. Dedim ya , seni alıştıkları şeyler ile sakinleştirmeye çalışıyorlar. Herkes nedenin peşinde. Oysa ben bir sonucun içinde boğuluyorum. Yani cevapları bildiğim için bu noktadayım. Kabul etmemek gibi bir şansım olmadığını düşünüyorsunuz. Fakat ben artık bunu duyduğumda üzülmüyor , sinirleniyorum.

Benim için hayat , varlığını kabul etmediğim şeylerin mezarlığında bekçilik yapmak oldu. Buradan çıkmamalılar. Fakat buraya gelecek daha çok şey var. Ve siz tüm bunları okuduktan sonra bile, hala neden böyle oldu diye düşünüyorsunuz. Düşünün ve aynı kuyunun içinde kavga edip duralım.

Sen üzerine örttüğün yorgan kadar sıcaksın.
Üzerine örttüğün hayat kadar.
Fakat gerçeklik,
hep soğuk kalacak.

20130221

.Bakmadan görmek

Toparlandık.

Gitmeye hazırız , fakat yollar henüz yapılmadı. Çantalarımızda onlarca hafiflik. Vicdanlarımızı arka bahçeye gömdük. Nezaketimiz bir mezar taşı yapmaya yeltenmedi. Zira vicdan öldüğü için değil , varlığı inkar edildiği için gömüldü. Bu durumda tek seremoni , yeni bir yaşama bilincine kavuşmamız ile alakalı olacak.

Fakat söyledim ya , yollar henüz yapılmadı. Çünkü insan henüz ortak bir bilince kavuşamadı. Herkesin sırtında ağır yükler yani dayatılmış sorumluluklar var. Öyle inanmışız ki sokakların caddelere ve caddelerin mahallelere bağlandığına. Oysa zihindeki bir kıvılcım , kırık bir şişeden daha üstündür. Fakat görmek artık bakmakla alakalı değil. Duymak istiyor insan , tatmak istiyor. Hatta bazen körü körüne inanmak. Yoktan varlığın mümkün olmadığına inanan bir yoktan var olmuşluk. Ve ruhlarınız , bir maneviyat savaşı kazanmış hissi ile yaşıyor olsa da nefesiniz hala yalnızlık kokuyor. Çünkü bu yalnızlık , iliklerinize işleyen asırlık bir afyondur.

Bu bir çağrı değil. Zira kimileriniz özüne dönemeyecek biliyorum. Göklerden çekirdeğe kadar yazılmış efsanelerin içinize işlemiş korkuları yüzünden , sadece aklınızdan geçirip bir keşke'ye konu edeceksiniz. Fakat öyle bulanık ki su , öyle bulanık bir savaş. Hazırlanıp kaçamıyorsun. Öyle yozlaşmış ki insan , söyleyeceklerini öylece söyleyemiyorsun. Düşebileceğine inandırıldığı için öyle sıkı tutunmuş ki anlatılanlara , aralarından geçip gidemiyorsun.

Oysa ne kadar da berrak bir denizden geliyoruz. Ve kendi dünyamızda birer göçebe artık ruhlarımız. Gözlerden uzak yaşanan iç güdülerimiz ve hazlarımız. Bağlılık yeminimiz olmamasına rağmen , dillerde hep suçlu ilan ediliyoruz. Oysa zihinlerimiz , sizin aslında haykıramadığınız düşüncelerle dolu.

20130220

.Nehir ve küller

Tanrı ölmüştü,

Ve bu nehirde yıkanmaya başladık. Ağaçların arasından süzülen gün ışığı , çıplak bedenlerimize vuruyordu. Bir ilk bahar sabahı , rüzgarda süzülen polenlerin altında koşulsuzca birbirimize dokunuyorduk. Anlattıklarımız anlamdan uzaklaşmış, tesadüflerin güzelliği ile doyuyorduk. Ardımızda kalan bir şey yoktu , çünkü yeniden doğmuştuk. Artık yanlış kavramı yoktu , çünkü içimizden gelen hiç bir şey yanlış olamazdı. Sahiplenmeyi bıraktığımızdan beri , birbirimizden bir şeyler beklemiyorduk. Beklentilerin olmadığı bir yerde , kırgınlıklar da olmuyordu. Özgürlüğümüz sınırsızlık ile sonsuzdu. Biz ahlak kavramını devirdiğimiz için , ahlaksızlık da yok olmuştu. Bastırılmış duygulardan arınmış insan , suç işlemek istemiyordu. Çünkü eskiden sahip olamayacağı her türlü özgürlüğe kavuşmuştu. Ve dünya , bu defa gerçekten dönmeye başlamıştı.

Ve bu çimenlerde uyumaya başladık. Sayısız insan çırılçıplak çimenlerde uzanıyor , şarkılar söylüyorduk. Artık sadakat yeminleri edilen , bencilce aşklardan bahsedilen o eski şarkılar yoktu. Nehirlerden , çimenlerden ve küllerden bahsettiğimiz şarkılar. Öylece çimenlere uzanmış gökyüzünü izliyorken , başucunuzda koşan , dans eden insanlar vardı. Ruhlarımızdan bir ağ kurmuş gibiydik. Bedenlerimiz dokunurken , ruhumuz sahiplenmek yerine anı yaşıyordu. Sıkılmak artık bir olumsuzluk değil , özgürce bir seçim şansıydı. Dünya artık sadece renklerden ve tatlardan oluşuyordu. Ve mutluluk , nefes almak kadar istem dışıydı.

Ve bu küllerle sonsuzduk. Zamanımız dolduğunda , dallardan yaptığımız teknelerde bedenlerimiz yakılıyordu. Nehirlerden , denizlere. Bedenlerimizi savrulan küllere buluyor ve büyük çemberler oluşturup birbirimize sarılıp şarkılar söylüyorduk. Nesillerden nesillere. Ve tanrı, benliğimiz artık. Her birimizin ruhu , her birimizin şarkısı. Ve sonunda tanrı artık savaşmıyordu.

20130218

.Anı yaşayın

Ne söylenir ki ?

Duygulardan bahsetmek istiyorum. Daha doğrusu belli duyguların anlık olduğundan. Mesela uzun zamandır birini sevdiğini söylersin. Fakat sevmek, gerçekten zamana yayılabilen bir şey mi? Sana sevdiğin insanları düşün dediğimde aklına belirli anlar gelir. Onlarla mutlu olduğun anlar. Bir ilişkiyi sürekli kılan şey , karşındaki ile paylaştığın mutlu anlarının diğerlerine oranla fazla olmasıdır. İşte bir çok insanla tam bu noktada ayrılıyoruz.  Mutlu olduğunuz anlar ne kadar çok olursa olsun , sanki hayatımızda zamanımızın boşa geçtiği aralıklar var. İşin matematiğinde bu boşlukları görmezden gelmemizin nedeni, sadakat kavramıdır. Sadakat , bence mutlu anlarımızın çok olduğu bir insanı kaybetme korkusundan oluşmuş bir kavramdır. Bu, özünde bencillik olduğunu düşündüğüm bir durum. Bence insani duygular diye özetlediğimiz bu durum , evrimde bir sapmadan ibarettir. İnsanlar, bu duyguların doğamızda olduğunu söylerler. Bir çok konuda bencilliğin yanlış olduğunu kabul etmiş bu insanlık , iş sevgiye geldiğinde fazlasıyla bencildir. Bir çoğunuz birilerini seviyorsunuz , düzenli bir ilişki yaşıyorsunuz. Fakat inkar etmeyelim ki , dışarıda mutlaka gözünüze çarpan , hoşunuza giden başka insanlar da görüyorsunuz. Siz , size öğretilen ve insan doğasında olduğu söylenen şeyler doğrultusunda onları hayatınıza katmıyorsunuz.

Herkesin aksine , doğamızda olmadığını düşündüğüm bu sadakat duygusu beraberinde beklentiler getiriyor. Çünkü ne kadar doğru gelirse gelsin , nihayetinde bir sorumluluk yüklenmiş oluyorsunuz. Mutluluğa karşılık bir sürü kural. Ve fedakarlık uyanıyor. Duyguların yoğunluğu yüzünden göremediğimiz , fakat vazgeçtiğimiz bir sürü şey. Sonunda bu duruma adapte olmuş insanlara küçük görünmeye başlıyorlar. Aslında bunlar, mutluluk yerine nefret hissettiğimizde gözümüzde büyüyen şeyler. Bilmiyorum farkında mısınız ama kabul edip etmeyeceğimiz şeyler ruh halimize göre değişiyor. Fedakarlık ettiğin onca durum , bir ayrılıkta masaya yatırılan tek şey oluyor.

Sadece söylemek istiyorum ki, bence doğru kabul ettiğimiz bir sürü şey aslında doğru değildir. Ve arkadaşlarım , ne yazık ki insan alsında hep iyi olmaya çalışıyor. Kırmamaya , aldatmamaya , üzmemeye , öldürmemeye. Çemberin dışında kalırsanız sosyopat ilan ediliyorsunuz. Bu, bu sistemin çözemediği ve aslında sistemin yanlışlığını ispatlayan işlemin sonucudur. Size aldatın demiyorum. Daha fazlasını öneriyorum. Hayatın tadını çıkarın. Kiminle yada nerede mutluysanız orada olun. Fakat anlık mutluluklar için birbirinize bağlanmayın. Çünkü dostlarım , dünya farklı renkler ve farklı tatlarla dolu. Sadakatiniz bir insana değil , kendinize olsun. Anı yaşayın.
 
 
Copyright © Levin Kara
Tüm Hakları Saklıdır. İzinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.