20130411

.Sinirli

Gelişmeyi yanlış anladığınıza eminim. Aklınıza taktığınız sorunlar , size karakter kazandırdığını düşündüğünüz davranışlar sadece sizden daha altta olan kesimi kandırmanız için yaptığınız eylemler. Arkadaşlarım arasında milliyetçi görünmeliyim. Arkadaşlarım ne kadar hayvan sever olduğumu bilir. Bir iş görüşmesinde dünyaya ne kadar önem verdiğimi ve onu değiştirmeye hazır olduğumu göstermeliyim. Çimlere basmayınız levhası mantığı ile düşünüyorsunuz. Farkında olan adam çime basmaz. Basan adam için levhanın bir önemi yoktur. Fakat levhayı oraya koyan zihniyet, sorumluluğunu yerine getirdiğini ve bunun onu bir yere taşıdığını düşünüp durur. Düşünürsek üç çeşit insan vardır. Aptallar , Akıllılar ve kendini akıllı zannedenler. Bence sağda solda memleket kurtaran , sokak hayvanları için kendini yırtan , o olmasın bu olmasın diye koşturan insanlar ve o levhayı oraya koyanlar, kendini akıllı zannedenler grubuna girer. Bunları yapmak dünyayı değil yaşadığınız çevre içinde sonucu değiştiremeden sizi belirli konumlara taşır. Sen zannediyor musun bir köpeği evine aldın diye insanlık değişecek. Zannediyor musun ki , isminin başına TC koyunca seni ciddiye alacaklar? Seni ciddiye alacak olanlar yine isminin başına TC koyan adamlar. Bunun değişime ne faydası var? Bu, solcuların toplanıp rakı masasında birbirine sarması gibi bir şey.

Gelişmek bu değil. Gelişmek , keşfetmek demek. Yaratmak demek. Siz, size biçilen bir rolü oynuyorsunuz. Sahne sonunda paranızı alıyorsunuz fakat dünya değişmiyor. Katkınız olduğunu düşünüp sonunda değişen bir şey söyleyebilir misiniz? Bir şeylere karşı olan herhangi bir kurum, sadece kurtarabildiğini kurtarır. Hani , "ben görevimi yaptım arkadaş" mantığı var ya , insanlığı bitiren budur. Görevini yapmadın , yaptığını düşünmen için harika bir altyapı hazırlanmış. İş bu hale gelmişken üç beş bir şey kurtarmış olman , aksi bir düzeni besleyen bir çıkmazdan başka bir şey değil.

Yaptıklarınız yaşadığınız çevre içinde bir şeyleri değiştiriyor olabilir. Fakat aynı anda zıt durumlar da değişiyor. Tüm bunların yanında sakın dünyayı değiştirdiğiniz fikrine kapılmayın. Memleketi de kurtarmıyorsunuz. Ayrıca kurtarmaya çalıştığınız şeylerden memnun olanlar da var. Suçladığınız üst sınıfın dışında , doğruluğunu savunan bir alt tabaka da var. Fakat taraflar daima birbirlerini aptal olarak görürler. Aşın artık bunları yahu.

Birileri yada bir şeyler mutlaka muhtaç yaşayacaklar. İnsan olsun, hayvan olsun. Sorunlar her zaman olacaktır. Biraz da duygusuz yaşamayı bilin. Nihayetinde her şey bir olasılıktan ibaret. Mantığınızla daha ileriye gitmek varken , duygularınızla şimdide takılı kalmayın. Ben de sokakta bir hayvan gördüğüm zaman gidip seviyorum. Fakat uyutulmalarına karşı değilim. Gereksiz bir kalabalık. Fakat bunu söylerken , bunun bir sonuç olduğunu savunmuyorum. Bu hayvanların sokakta olmalarına neden olan insanların da asılması taraftarıyım. Benim matematiğim bu. Pürüzlerle uğraşmamalıyız.

Özetlersek ; düzen sağlanacaksa hayvanların yada insanların öldürülmesine karşı değilim. Tabi ki anlatmak istediğim bu olmasa da düşüncem bu. Anlatmak istediğim ise ; küçük işlerle uğraşıyorsunuz. Alay ederek , kapınızın önünü temizleyerek , isminizi değiştirerek hiç bir savaş kazanamazsınız.

20130407

.Cinayet

Biliyorsun. Bunlar aklının sana oynadığı bir oyun değil. Gece hep karanlık , gündüz ise iki yüzlüdür. Kalabalıklar saklanmak için uygundur. Ayakkabılarını temiz tutarsan , olay mahallinde özgürce dolaşabilirsin. Ve öldürmenin en güzel yolu , bunu kurbanına bırakmaktır.

Ona doğruları söyleyerek başlayabilirsin. Sonra düşünmesi için onu bir süre yalnız bırakırsın. Yediği ilk yemek sırasında çatal tutan eli titremeye başlayacaktır. Sonra düzeninde küçük değişikliklere gidecek. Hafta sonları buluştuğu arkadaşları ile daha az görüşecek , ona seni seviyorum diyen kadınları duymazdan gelmeye başlayacaktır. Banyoda kalma süresi uzayacak ve bir süre sonra zamanını banyoda oturarak geçirmeye başlayacaktır. Camdan sokağı izlerken artık sokağı değil , camın kenarındaki örümcek ağlarını görmeye başlayacak. Farkında olmadan da olsa ilaçların ve bıçakların hangi çekmecelerde durduğunu daha kolay hatırlayacaktır.

Sonra onu bir daha ziyaret edeceksin. Doğruların seni de rahatsız ettiğini ve kendini kötü hissettiğini söyleyeceksin. Tekrar onu yalnız bıraktığında , seni bir yol arkadaşı olarak görmeye başlayacak. Kendine güçlü bir güçsüz dost edindiğini düşündüğünde , bu durum onu yavaşça bir yarışın içine sürükleyecek. İnsanlar zayıftır. O kadar zayıftır ki , zayıflıklarını bile kıyaslamaya giderler. Önce ne kadar az şeye sahip olduklarını düşünüp üzülürler. Sonra sahiplenme iç güdüsü ile bunları yüceltmeye başlarlar. Kurban tüm bunları düşünmeye , sahiplendiği onca üzüntüye değer biçmeye başlar.

Son ziyaretin için oraya geri döneceksin. Senin için her şeyin bir anda iyiye gittiğinden bahsetmeye başlayacaksın. Artık huzurlu olduğunu ve kendini iyi hissettiğini söylersin. Son kez onu yalnız bıraktığında , seni değerli kıldığı onca üzüntüyü anlayamamakla suçlamaya başlayacak. Düşünceleri ne kadar kötü olursa olsun , onu yalnız bıraktığın için tüm o üzüntülerinin değeri artacak. Artık sokağa değil , pencere kenarındaki örümcek ağlarına da değil ; sadece camdaki yansımasına bakıyor olacak. Telefonlara cevap vermemeye ve eve gelen mektupları okumamaya başlayacak. Yatak odasındaki perdeleri hep kapalı tutacak. En güzeli de tüm bunları sanki hep böyle yapıyormuş gibi düşünmeye başlayacak. Artık doğruları bildiği için , yalanlarla dolu eski yaşantısına dönemeyeceğini düşünecek. Ve düşünmek ağır gelmeye başladığında iki çekmeceden birine yönelecek.

Belki de öldürmenin en güzel yolu bu değildir. Belki de sana o aptalca yalanlardan oluşan hayatından bir parçayı anlatırken , bir elinle ensesinden tutup , diğer elinle bıçağı onun kalbine saplamak daha güzel olacaktır. Çünkü o zaman bir anda tüm bu anlattıklarımı gözlerinde görebilirsin. Kanı dudağının kenarından çenesine doğru akmaya başladığında , meraklı köpekler gibi başını hafif yana eğip yüzünde bir gülümseme ile ona hoşça kal deme imkanın olur. Onu fındıklığa , diğer kurbanların yanına gömersin. Fındıklığa bakan verandada kahveni yudumlarken , elinde hala ne kadar çok yalan olduğunu düşünürsün. Ne kadar çok zamanın olduğunu.

Belki de sahip olduğun tek duygu nefrettir. Bileklerini kestiğin bir gün , mutfak tezgahının önünde çömelmiş öylece kapıdan salondaki saate bakarken ; içindeki insana küfür edip durursun. Tek tek onlarla uğraşmaktansa , kendi varlığını sonlandırarak bilincin evrende kaybolmasını seçiyorsun. Fakat üzüldüğün tek bir şey var ; onlar bunu zayıflık olarak görecekler. Hayatlarını bağışladığını bilmedikleri için , yalanlarından vazgeçmeyecekler.

Kim bilir...

20130403

.Diğerleri

Kim olduğunun bir önemi yok. Birilerine göre daha değerli olabilirsin; fakat nihayetinde sen de birisin. Zaten değeri sevgiyle ölçmem. İnsanları ihtiyaçlarıma göre sıralarım. Konuşma ihtiyacım , sevişme ihtiyacım ve azarlama ihtiyacım gibi. Bazen tüm bunları tek bir insanda bulabiliyorum. Fakat bu ona ekstra bir değer katmıyor. Galiba oldum olası böyle bir huyum var. Kendine bayılan tiplerden değilim , zira çok fazla eksiğim olduğunu düşünüyorum. Yine de dostluk kavramı , eksik olan bir şey değil. Belkide beklentilerden kaynaklanıyordur. Yeri geliyor arkadaşın bile hiç aramıyorsun diyor. Aramak gibi bir huyum da yok. Fakat sen yaptığın muhabbete , gösterdiğin ilgiye karşılık bekliyorsun. Ben bunun için yaşamıyorum.

Aklımda olmadık zamanlarda olmadık şeyler var. Hatta seninle konuşurken bile başka şeyleri düşünüyorum. Sen'den kastım siz oluyor. Kimse bunlar kesin bana yazılmış diye düşünmesin. Zira bu da bir beklenti sayılabilir. Bak , böyle bir durumda bile insan üzerine alınma ihtiyacı hissediyor. Ben bu gereksiz matematiği hayatımdan çıkarmak istiyorum. Bir çok defa bunu anlatıyorum ama içinden çıkmak mümkün değil. Bazen oturup dinliyorsun. Anlatıyor da anlatıyor. Aga sen ne anlatıyorsun demiyorum çünkü çıkarlarıma ters düşebilir. Fakat sen sevgili insanlık , neden akıl edip bu adam benim derdimi dinlemek ister mi diye düşünmüyorsun?

Aslında anlıyorum. Yani olur bunlar , yaşanır falan. Hani bir de anlattıktan sonra , seninde kafanı şişirdim kusura bakma derler ya , of anam of. Kendini bir ergenin peçetesi gibi hissedersin. Fakat bu muhabbetten iki gün sonra yine aynı şeyler yaşanmaya başlar. Aklınca anlatıp rahatlıyor. Dert dediğin kafada , senin derdin sana acıyalım istiyorsun. İşin özü bu. Bak ne kadar çok derdim var , bak neler yaşıyorum. Acıyorum ama tahmin ettiğin şekilde değil. Size tavsiyem benimle konuşmadan önce , eğer ki derdinizi falan anlatacaksanız önce bir sorun. Deyin ki ; Levin'cim , bir sıkıntım var. Seninle paylaşabilir miyim? Ben de hayır demenin keyfini yaşayayım artık. Hani durum bir kazadan çok bir cinayeti andırsın. Sen bodozlama girme , ben rahat rahat deşeyim.
 
 
Copyright © Levin Kara
Tüm Hakları Saklıdır. İzinsiz kopyalanması ve kullanılması yasaktır.